Ne kadar büyük bir olayı yaşamış olduğumuz seneler geçtikçe daha iyi anlaşılıyor. 16 sene geçti hala konuşuyoruz diye eleştiriliyoruz zaman zaman geçen yıllar içerisinde futboldaki pozisyon zaten ne kadar zor bir hedefin gerçeğe dönüştüğünü gösteriyor. Avrupa’nın o dönem en formda takımlarını ve İtalya, İngiltere, İspanya, Almanya gibi büyük futbol ülkelerinin takımlarını hiç yenilmeden geçmenin yanında final maçının hikayesi başlı başına bir efsanedir.  16 sene önce 8 yaşındaki hatıralarımla efsane günleri yorumlamaya çalışacağım.

 

 

O zamanlarda bizim yaşımız için tarihi günlerin yaşandığını anlamak mümkün değildi fakat olağanüstü bir vaziyet olduğunu her maçtan sonra dışarıdaki kalabalıklardan anlamak mümkündü. Chelsea’ye karşı uğranılan farklı mağlubiyetten sonra Almanya’daki 4-1’lik Berlin galibiyeti bile büyük bir coşkuyla karşılanmıştı. Her şey Milan maçıyla başladı. Skor 2-2 olduktan sonra 7 yaşındaki çocuğa telefonda babasına’’ Baba kapat 3 olunca ararsın’’ dedirten bir takımdı. Ağzımdan çıktı işte nasıl çıktı bende bilmiyorum. Son dakika penaltısıyla Uefa yoluna girildi. Bologna eşleşmesinin rovanş maçı çok zor geçmişti. Benim yaşlarımda bir çocuk tribünde son dakikalara bakamıyor iken kameraya yakalanmıştı. Almanya’daki Dortmund maçında stadın neredeyse tamamının bizimkilerle dolu olduğunu görünce şok olmuştum. Almanya’da çok Türk olduğunu bilmiyordum tabii. Cine 5 veriyordu maçları. Cine 5’teki 5 rakamı Sarı ve Kırmızı renklerle boyanıyordu maçlarda. Bu arada bizim takım önüne geleni yeniyordu. Almanya’da Dortmund’u geçtik ve içerideki maçta tek farklı mağlubiyet yetse bile 0-0 ile bitirdik. O 0-0’ın değeri nağmağlup şampiyon olunca anlaşıldı.  Aşırtma gollerle geçilen Mallorca maçı yine keyifli maçlardan biriydi. Ledds deplasmanı günü Ankara’daydım ve maçtan sonra neredeyse tüm Ankara’nın ayakta oluşuna şahit olmuştum. Dedim ya sıradan bir kutlama sanıyordum ama değildi elbette.

 

 

 

Final Günü okulda anasınıfında Atatürk’ün Samsun’a çıkışını dinlemiştik. 2 gün sonra 19 Mayıs’tı. Bizim avrupa maçları o sene hep 21.45’te başladı diye hatırlıyorum. Neden böyle bir şey yaptığımı yine bilmiyorum ama 19.00’da yatardım, maça 10 dakika kala kalkardım. Evi de tribüne çevirdik. Futboldan çok anlayacak yaşta değildim ama başa baş maç olduğunu görüyordum. Kimse o 11’i unutmaz herhalde. Taffarel- Capone- Popescu- Bülent- Ergün- Okan- Suat- Ümit- Hagi- Arif- Hakan. Bilinçli olarak seyredince ne kadar mükkemmel bir oyun oynadığımızı o zaman daha net görüyor insan doğal olarak. Arif karşı karşıya kaçırdı, Hagi kırmızı kart, Taffarel mucize kurtarış derken penaltılarda başladık ağlamaya. Maç sırasındaki Gençlik Marşı rakip tribunü bitirdi zaten. Popescu atınca bitiyor olduğunu bile bilmiyordum. Kupa Türkiye’de yazınca büyük bir mutluluk yaşadım herkes gibi.

 

 

Maçtan sonra Fenerbahçelisi, Beşiktaşlısı herkes sokaktaydı. Biz bunu yaşadık. Biz o günleri yaşadık. O gece sabaha karşı uyuduk galiba. O günleri yaşama şansını yakaladık. Maçtan bir gün sonra 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı sınıf süslemesi bizim sınıfta Sarı Kırmızıydı çok net hatırlıyorum. Ankara’daki Resmi kutlamalarda Galatasaray Marşları çalmış sonradan gördüm.  Bu büyük başarıda emeği geçen herkese teşekkürler.

- - - -