Gazeteci olma kararımı kesin olarak verdiğim günden beri Galatasaray'ın şampiyonluğu ile alakalı ilk yazımı acaba ne zaman yazarım diye merak etmiştim. Bunun hayali bile bana moral veriyordu ve şimdi bu kurduğum hayalin gerçeğe dönüştüğü bir anı yaşıyorum.  Ne kadar heyecanlı olduğumu tarif edemem. Koca bir sezonu, yaşanan adrenalin dolu saatleri şampiyon olduktan sonra hatırladığımız anda yaşanan duygular hiç değişmedi.  Büyük bir duygu yoğunluğundan bir anda büyük bir coşkuya kavuşmanın keyfi, huzuru hikayeler farklı olsa bile duygusal olarak hep aynı. 


20.Şampiyonluk hedefinin sezon başından beri sürekli herkes tarafından ifade edildiği bu sezona İtalyan Mancini sonrası yine bir İtalyan Prandelli yönetiminde girilmesi ilk başta'' bütün zaferler gökzüyüne'' sloganıyla bir hava bulsa da Manisa'daki Süper Kupa maçı bu havanın yerini endişeye bırakmasına sebebiyet verdi. Fenerbahçe'ye kaybetmekten ziyade maçı penaltılara büyük bir güçlükle getirmenin kamuoyu tarafından hoş karşılanması mümkün değildi çünkü sezon başı derbileri rakibine mesaj verme derbileridir.  Kazanılan maçlar zor kazanılıyor ve araya Şampiyonlar Ligi de girince ağır mağlubiyetler peş peşe geliyordu. Prandelli döneminin tek güzel hatırası Arena'daki Fenerbahçe galibiyetiydi. Sneijder bütün sezon neler yapacağını göstermişti sanki. Son saniyedeki taçtan çevrilip Fenerbahçe hanesine yazılan gol resmi şampiyonluk kutlamalarını bir gün geciktirecekti. Dortmund ve Başakşehir hezimetleri sonrası Prandelli'nin geleceği neredeyse hiç kalmamışken bir seçim sürecine girdik. Duygun Yarsuvat 8 aylığına geçici Başkan oldu. Trabzonspor mağlubiyeti ise hayırlı mağlubiyet oldu diyebiliriz nedeni ise Prandelli'nin gitmesi kesinleşmişti.


Sezonun 1.dönüm noktası yaşandı. Hamza Hamzaoğlu göreve getirildi. O dönemde çok tartıştık bu kararı doğruya doğru şimdi.  Prandelli'den kötüsü olmaz diyerek kendimizi susturmaya çalıştık ama takım performansı bir anda arttı ve bu bizi mutlu etti. Arsenal maçı dışında yenilgi yüzü görmeden devreyi bitirdik. Ankara deplasmanı dışında can sıkıcı bir şey olmamıştı! Deplasmandaki Beşiktaş derbisi takımın lige tamamen geri döndüğü maç oldu. Yarışın hep içindeydi Galatasaray ama pskolojik ve mental sorunların tamamen bittiği maç Atatürk Olimpiyat Stadındaki Beşiktaş maçıdır diye ben düşünüyorum. Zamanından biraz geç olmasına rağmen antrenör değişikliği hamlesi başa baş yarışta bizi de tutmuştu devre sonunda. Devre arasında hiç transfer yapma imkanı olmadan hazırlıklar tamamlandı.


Rize maçındaki çarpıcı başlangıc yerini zor kurtarılan Bursa beraberliğine bırakılınca devre arasının verimli geçip geçmediği gündem konusuydu. Burak Yılmaz ve Semih Kaya'nın sakatlıkları bu gündemi yarattı. Eskişehir ve Sivas deplasmanları galibiyetleri yine bir viraj döndürdü. 4 puanlık avantajla gidilen Kadıköy'den puansız dönülüyor, Başakşehir maçında ise 2 farklı avantaj korunamayınca stres başlıyordu. Kasımpaşa maçındaki geri dönüş, Karabük maçında farka gidecek maçın zor 4 2 bitirilmesiyle devam ederken Fenerbahçe'nin başına gelen olay ligleri erteledi. Erteleme dönüşü büyük darbeyi Trabzon'da yedik. 2.dönüm noktası Eskişehir'de Emre Güral'ın 30 metreden Fenerbahçe'ye attığı goldü bence. Tekrar ipler Galatasaray tarafındaydı. 3. ve 4. dönüm noktaları kısa aralıklarla geldi. 85'te Hakan Balta ile kazanılan Antep maçı, 2 hafta sonra 84'te gelen golle gelen Konya maçı bu 2 dönüm noktasıydı. Baskı her bakımdan giderek arttı ancak gol yemeden maçlar kazanılarak bu geceye gelindi. Maçların aynı saatte oynanmaması enteresan bir Şampiyonluk ilanını bize yaşattı. Emeği geçen herkese teşekkürler.


20. Şampiyonluk ve 4.yıldız tüm Galatasaraylılara hayırlı olsun. 4.yıldızdan daha önemli olan en büyük yıldızın Galatasaray olmasıdır. Şampiyonluğumuz kutlu olsun!