Daha ben çocukken Bülent Korkmaz ya gitmişti ya da kadro dışı bırakılmıştı. Bu detayı tam hatırlamıyorum ama çok üzülmüştüm. Çünkü Bülent Korkmaz benim çocukluk efsanemdi. Tüm arkadaşlarım sokakta top oynarken Hagi, Hakan Şükür gibi isimler olurken ben Bülent Korkmaz olmak istiyordum. Halbuki bizim sokağın en kral topçusu bendim, kendimden yaşça çok büyük sokağın abileriyle top oynayan tek çocuk bendim. Bülent Korkmaz olmak istememin nedeni Galatasaray için canını vermeye her an hazır gibi oynuyor olmasıydı. Belki çok büyük yetenekleri yoktu hatta belki de hiç yoktu ama tekmeye kafa atması, kolunun değil çıkması kolu kopsa oynamaya devam edebilmesi benim gözümde onu kahraman yapmaya haliyle yetiyordu. Öyle ki onun giydiği 3 numara, benim bundan sonraki hayatımda her zaman tercih edeceğim ve uğurlu saydığım bir numara olmuştu. Örümcek adam, Superman, Batman hatta belki o dönem çok sevdiğim Memoli karakteri. Bunların hepsi kahraman olabilirdi, arkadaşlarımın kahramanlarıydı ben de çok seviyordum ama benim başka bir kahramanım vardı, ona da büyük kaptan diyorduk..



Sonra yıllar geçti. Ben büyüdüm, Bülent Korkmaz futbolu bıraktı. Ben bazen futboldan kopmak istesem de kopamadım, Galatasaray başta olmak üzere futbola daha da bağlandım. Bülent Korkmaz da futbolculuğu bıraktığı için yorumculuk yapmaya, teknik direktörlük yapmaya başladı. Futbol değişti, futbol anlayışı değişti. Paralar büyüdü, stadyumlar büyüdü, beklentiler büyüdü. Her şey hızlı değişiyordu. Daha sonra bir baktık ki Galatasaray kötü günler geçirmeye başladı, asmadık yüzümüzü. Üzüldük ama bırakmadık Galatasaray'ın peşini. Çünkü elbet açacaktı o güneş, bu karanlık havadan eser kalmayacaktı, buna inandık. Varsın hiç açmasaydı o güneş, biz Galatasaray'ın karanlığında da kaybolmaya hazırdık zaten. Neyse.




Bir gün Brezilyalı bir futbolcu geldi, İtalya'dan. İtalya'da yılın bidonu olmuş ve Galatasaray taraftarlarının son yıllarda en sıkıntı çektiği mevkilerin başında geliyor. Taffarel, Mondragon'dan sonra nasıl bir kaleci olmadıysa, yıllardır aranan yeni Hagi nasıl gelmediyse, ön libero mevkisi de Mehmet Topal harici kimse tutmayıp onu da yolladığımız için bir sezon önce Mustafa Sarp-Barış Özbek-Mustafa Sarp üçlüsüyle mücadele ettiğimiz için en çok sıkıntı çektiğimiz bölgelerin başındaydı. Linderoth, Inamato, Barusso, Mehmet Güven falan böyle hepsini sayar dururum. Lorik Cana denen bir adam geldi, futbola dair hiçbir şey yok ve her maçın ilk 15 dakikasında sarı kart görüp daha sonraki müdahalelerde bunun verdiği ürkeklikle oynayan bir adam. Öyle bir yokluk ki, Lorik Cana'nın bile aradığımız kan olduğuna inanmak. Ara sıra hala Muslera karşılığında onu verdiğimizi hatırlayıp gülümsüyorum.




O Brezilyalı futbolcu geldiğinde ne o, ne de biz taraftarlar onun bu kadar büyük şeyler yapacağının farkında değildik. O gün Türkiye'ye gelen Felipe Melo hakkında hem altın bidon olmasından hem de Brezilya Milli takımını yakan futbolcu olarak lanse edilmesinden dolayı endişe duyduk. Ancak Melo öyle şeyler yaptı ki, bu endişemiz yüzünden hepimiz utandık, hepimiz kendimize kızdık. Bu endişemiz bu sefer "acaba Melo'yu takımda tutabilecek miyiz?" endişesine dönüştü. 




Felipe Melo geldiği ilk sezon öyle bir top oynadı ki, Selçuk İnan ile öyle bir ikili oldu ki ben buraya hangi cümleyi yazsam, ne yazarsam yazayım hep eksik yazmış olacağım. İkinci sezonunda ise ne yazık ki aralarında Galatasaray taraftarlarının da olduğu "akbaba" dediğim insanlar ilk fırsatta Melo'nun gitmesi gerektiğini söylemeye başladı ancak Felipe Melo belki de en iyi yaptığı işi yaparak tüm bunlara sahada cevap verdi. İlk sezonunda yaşadığı şampiyonluğun en büyük mimarı olan Felipe Melo ikinci sezondaki şampiyonluğun en büyük mimarlarından biri oldu. Fatih Terim gittikten sonra İtalyan hocalara rağmen takımdaki diğer arkadaşlarına uymak yerine takımın en iyi ismi oldu. Prandelli ile kötü başlayıp Hamza Hamzaoğlu ile la biten o sezonda da Muslera, Sneijder'in arkasından yazacağımız isim yine Felipe Melo oldu.



Peki Galatasaray'ın her sene bu büyük başarılarını en önemli üç mimarından biri olan Felipe Melo, bu yüzden mi Galatasaray efsanesi oldu? Elbetteki bunlar da etken ama sadece bu yüzden olmadı.



Felipe Melo neler mi yaptı? Bakalım.. 



  • Her maç çok iyi oynadığını söyleyemesek bile her maç elinden gelenin en iyisini yaptığını, mücadele ettiğini söylemek mümkün. Kaldı ki en kötü olduğu maçta bile takımın en iyi üç isminden biri değilse ben adımı değiştirmeye hazırım. 
  • Her zaman sorumluluk aldı. Sorumluluktan kaçmadı. Takımı, taraftarı ateşleyen, mağlubiyete ve kötü durumlara isyan eden ilk isim oldu.
  • - Hak edene hak ettiğini her zaman verdi. Bir rakip futbolcu, kendi takım arkadaşına sert bir müdahale yaptığı zaman plakayı yazdı ve oyunun kuralları içerisinde cevabını bizzat verdi. 
  • - Kesici olarak oynamasına rağmen, oyunun sıkıştığı anlarda dikine paslarla oyunu açtı, takımı rahatlattı. 
  • - Saha içinde her zaman savaştı. Rakip futbolcu ve hatta rakip taraftarları kendisine, takım arkadaşına, takımına karşı gösterdiği reaksiyonlara ilk cevap veren isim oldu. Beşiktaş taraftarlarının Eboue'ye yaptıklarına karşı yaptıkları, formasını Beşiktaş taraftarlarına göstermesi hatta son maçında Sneijder ile tartışan bir futbolcunun hemen karşısına geçip onu itmesi.
  • - Yıllardır Fenerbahçe'nin sahip olduğu psikolojik üstünlüğünü bitiren isimdi. - Sneijder'in Volkan'a attığı iki gol, Selçuk'un frikikleri gibi- 
  • - 25 Numara Emre'ye yaptığı hareket, Volkan Demirel'e haddini defalarca bildirmesi gibi tüm bu şeyleri gerçekleştirdi. Hangisinde orgazm olmadık ki?
  • - Fenerbahçe cinsel organıyla gol attı. Fenerbahçe futbolcularının önünde defalarca pitbull hareketini yaptı, eğlendi, onlara küfür etseydi daha iyiydi.
  • - Sorumluluktan kaçmayıp, kaleye geçti. Kalede ender rastlanacak bir şeye imzasını attı, penaltıyı tuttu ve pozisyon bile bitmeden Pitbull dansını yine yaptı. Bunu yaparken hangimiz zevkten ölmedik?
  • - Her fırsatta kendisini eleştiren Yıldırım Demirören'in elini sıkmadı. Kendisinden özür dilememesi durumunda bunun hep böyle olacağını söyledi. 
  • - Konuk olduğu devlet kanalındaki programda her zaman olduğu gibi mertti. Türk futbolunda kendisinin değil şike ve ırkçılığın konuşulması gerektiğini söyledi. 
  • - Fatih Terim kovulduğu zaman tüm yerli futbolcular susarken, kendisinin takımda kalmasını sağlayan, onu buraya getiren, isteyen ve takımda tutan başarıdan başarıya koştuğu hocasına sahip çıkıp "teşekkürler hocam" yazdı.
  • - Kazım, Eboue, Chedjou, Sneijder ve hatta Drogba isimlerle eğlenceli görüntülere imzasını attı, golden sonra yaptıkları da bunun kanıtıydı. Uçaktaki dansını hatırlayın, böyle geri geri yürüdüğü dansı. 
  • - Kendisine atılan hızlı topu yakalamak için yaptığı o atlama, top oyunda kalsın diye kafasıyla topu tutmaya çalışması, tekmeye kafa uzatması, o hırsı.. Bizim bile umudu kestiğimiz anlarda, onun kesmeyip savaşması..
  • - Sercan Yıldırım'a bize karşı yaptığı o hareketi taklit etmesi.. 
  • - Kendi kulüp başkanından, takım arkadaşına.. Başbakanından, Türkiye Futbol Federasyonuna.. Televizyon karşısındaki akbaba pardon yorumculardan, rakip takım taraftarlarına.. Hepsi ama herkes onu eleştirdi ama o ise burada kalıp savaşmaya devam etti. Ben olsam, başka bir ülkede yaşadıklarını yaşasam durmak istemezdim, o ise taraftarlar beni sevdiği sürece sorun yok dedi. Ama kendisinden nefret eden taraftarlar bile onu kendi takımlarında görmeyi çok isterdi.. 
  • Ve belki aklıma gelmeyen ancak bize yaşattığı o güzel günler, Galatasaray'a kattığı diğer çok ama çok şey..


Tüm bunlara rağmen Felipe Melo'nun gitmesine sevinen Galatasaray taraftarlarını anlayamıyorum. Rakip taraftarları anlayabiliyorum. Çünkü Felipe Melo gibi bir isimle birlik olmak istersiniz, rakip değil. Ancak dediğim gibi Galatasaray taraftarlarının sevinmesini aklım almıyor. Diyecekler ki; Felipe Melo yaz kampına erken gelmiyordu, getirmek yöneticilerin veya teknik heyetin işi. Kaldı ki Galatasaray'da kaldığı sezonların çoğunda bu sıkıntının nedeni transferindeki belirsizlik ama velev ki tatil yapmayı seviyor, tatil yapmak istiyor. Bunun acısını sezon içerisinde gösterdiği performansla kat ve kat çıkarıyor mu? Ee, daha ne.. Takımdaki bazı futbolcular gibi derbi maçında formayı çıkarıp vermiyor, küsmüyor, istediklerini açık yüreklilikle söylüyor. Yeni sözleşme istiyorum, geleceğimi bilmek istiyorum ve vermezseniz giderim diyor. Gitmek istemem ama böyle bir durumda giderim diyor. Tatava yapmıyor yani.. 
Galatasaray forması altında çok ama çok büyük başarılara imza atan, bu başarılarda en büyük paylara sahip olan, Galatasaray formasının ağırlığını bilip o forma için savaşan Felipe Melo unutulmaz.. Felipe Melo benim Galatasaray efsanemdir ve öyle kalacaktır. Unutanı ben affetsem, Galatasaray tarihi affetmez.. Kaldı ki Felipe Melo'dan daha iyi bir ön libero bulmamız mümkündür ancak o bulduğumuz ön liberonun Felipe Melo'nun yaptıklarını yapmasını beklemek, kattıklarını katacağını ummak ne yazık ki pek mümkün görünmüyor. Ne demek istediğimi şimdi anlamasanız bile, zaman geçtikçe anlayacaksınız.. En azından en yakın Fenerbahçe derbisinde..



Bundan sonra işler kötüye gittiği zaman 2000 ruhu yerine Felipe Melo ruhunu aradığımızı yazacağız her yere, topu ısıran, rakibe korku veren, sorumluluk almaktan kaçmayan, yeri geldiği zaman bile uyandıran, takımı ateşleyen, taraftarı ateşleyen bir futbolcu arayacağız. Yıllar sonra Galatasaray ruhu dediğimiz zaman aklımıza elbette Felipe Melo gelecek..



Bülent Korkmaz ve Felipe Melo benim Galatasaray tarihinde örnek aldığım iki futbolcudan birisiydi. Her ikisi de forma için ölmeye hazırdı ve her ikisi de 3 numarayı giydi. Felipe Melo'nun yolu açık olsun.. Bülent Korkmaz futbolu bıraktı, Felipe Melo gitti ve benim kahramanlara olan inancım kalmadı.. 



Felipe Melo gitti ve kulağımda hep bir şarkı çalıyor. Şu sözler yankılanıyor; 



"Gözüm yaşarıyor,
Yüreğim yanıyor/kanıyor,
Olmasaydı sonumuz böyle."



Herkes bir gün gidermiş ama her veda biraz erkenmiş, evet..