Mancini’yi de geldiği ilk günden beri anlamaya çalıştım, aynen Zico’yu anlamaya çalıştığım, Tigana’yı, Terim’i ya da Vural’ı anlamaya çalıştığım gibi. Müsabaka kritiklerinde hemen hiç “bence”li cümleler kurmam, çünkü önemli olan benim ne düşündüğüm değil, hocanın ne düşündüğüdür, oyuncunun ne yapmaya çalıştığıdır. Bizim işimiz köprüler kurmaktır, hocayla okuyucu arasında, sporcuyla izleyici arasında... Lâkin belki de iş hayatımda ilk kez bir hocayı anlamakta bu kadar güçlük çekiyorum. İlk kez zihnimi bu kadar zorluyor, ilk kez “farklı düşünmeye, kontra düşünmeye” bu kadar çaba gösteriyorum. Lakin -kusura bakmayın- ben artık Mancini’yi anlayamıyorum.

Önceleri Mancini’nin probleminin “ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler” minvalinde olduğunu düşünüyordum... Şimdiye kadar yaşadığı ekosistemde dünyanın en güzel pastaları vardı, Ibrahimovic’ler, Silva’lar, Toure’ler vardı. Gerçekten de ekmek bulamadığınızda kulübede pastalar oturuyordu. Sahaya belki kimi koysanız fark etmiyor, herkes her yere kolayca adapte olabiliyordu. Oysa Galatasaray bir ekmek takımıydı, bir-iki ekmek eksik olduğunda onun yerine koyacak pastanız yoktu. Mancini’nin de pastalarla çalışmaya alıştığını, bu yeni ekmekli düzene adapte olamadığını düşünüyordum.

Galiba yanılmışım... Çünkü Mancini’nin belli ki tek problemi bu değil. Çünkü bu ülkede 6 ay geçirdikten sonra hâlâ Bursa’da Bursa’ya 5 atıp finale çıkan takımı üç anlamsız değişiklikle darmadağın etmek, anlaşılır gibi değil. Takımı/sistemi hiç bozmadan Burak’ın yerine Umut’u koyup devam etmek varken, bütün kartları yeniden karmak intihar gibi. Bunun Türkiye’si, Almanya’sı, İngiltere’si yok; dünyanın her yerinde kaide aynıdır: Bitime sadece 5 maç kaldıysa, Devler Ligi için hep kazanmanız gerekiyorsa, üstelik önünüzde dolu tek bir çarşambanız varsa, kazanan takımı bu kadar değiştirmezsiniz. İspanya’da da değiştirmezsiniz, Hollanda’da da değiştirmezsiniz, Çin’de de. Değiştiriyorsanız, ya olayın ciddiyetinin farkına değilsiniz, ya da galiba mutsuzsunuz, gitmek istiyorsunuz demektir.

Bir ay önce, İtalyan televizyonunda yorumculuk yaptığı maçta kendisine Inter’e dönüp dönmeyeceği sorulduğu halde o Milan’ın daha uygun olduğunu söylediğine göre, belli ki bunu düşünüyor, buna kafa yoruyor Mancini. Kafası İstanbul’da değil Milano’da olan bir adamın, bedenen de orada olması bence en hayırlısı.