Yabancı kontenjanı ile ilgili yapılan değişiklik ile ilgili konuşan Fatih Terim, "Antalya'da her iki sezonda bir teknik adam semineri yapıyoruz ve önemli teknik adamların görüşlerine başvuruyoruz. Dünya şampiyonu olduktan bir kaç ay sonda Lippi'yi getirdik, arkadaşım kendisi. Teknik adamlarımıza katkı sağlasın diye Lippi'yi getirdik ama kendisi konuşurken katılımcıların yarısı salonda sigara ve kahve içiyordu. Demek ki Lippi'nin kendilerine bir katkısının olacağını düşünmüyorlar. Daha sonra hiçbir yere gitmeyen Capello'ya rica ettim, çağırdım ama aynı durum devam ediyor. 2 yılda iki gün arkadaşlar ama buna bile sabrımız yok. Sabah konuşmada Fransız arkadaşımız altyapı ile ilgili çok güzel bilgiler verdi ancak yine salonun yarısı dışarıda. Bilgiyi, canlı olarak elde edemezsiniz, bu işin uzmanı kişiler burada ama gereken önem verilmiyor. Biz bu sabırda bile değiliz, bu saygıda değiliz demeyeceğim. Haklı olarak geçerli sebepleri olanlar var. Federasyon isterse, buraya katılmayan teknik adamlara lisans vermez. Mazeretsiz gelmeyenler var. Ancak benim ricam, bilgiyi nerede bulursanız bulun alın" dedi.
 
Ülke futbolunun iyiye gitmediğini belirten Terim, "Ülke futbolu malesef iyiye gitmiyor, her platformda da bunu görüyoruz. Futbolun içerisindeki aktörler olarak hepimiz kendimize gelelim, gelmek zorundayız. Beni, hayatını futbola vermiş bir insan olarak görün. Beni, bir ülke insanı olarak dinleyin, hatta söyleyeceklerime ülkesinin kaynakları ve evlatları için yüreği yanan birisinin sözleri olarak kulak verin. Bu konuşmamın kişiler ile kulüpler ile kurumlar ile bir ilişkisi yoktur" sözlerini kullandı.
 
Terim sözlerine şöyle devam etti;
 
G.SARAY'DAN AYRILIŞI...
 
"Bu konuşma sadece futboldan yana olan bir konuşmadır ve olayı bu şekilde değerlendirelim. TFF  ile ilk görüşmem, kulübümün izni ile oldu ve 4 maç için konuştuk. Türk futbolunun geleceği için de danışmanlık yapmam üzerine bir ilk görüşme yaptık. TFF'den gelen uzun süreli teklifi kabul etmemenin sebebi de Galatasaray ile olan sözleşmem, projem olmasıydı. Ancak yaşanan süreci biliyorsunuz, bazen istediğiniz gibi yazıyorsunuz. Ben, takımımla birlikte antrenmandayken görevime son verilmedi. 3 gün önce de düzenlediğim basın toplantısında 'kovsalar da gitmeyeceğim' dedim, arkasından görevime son verdiler. Daha sonra TFF'den bir teklif daha aldım. Yani ben bu görevi 2 maç kaybetmek, 3 maç kazanmak ya da 1 turnuvaya gitmek için kabul etmedim. Ben, bu görevi Türk futboluna katkı sağlamak için kabul ettim. Teknik adamlık için bir teklif gelseydi, kabul etmezdim."
 
"İMZAYI ATTIKTAN SONRA..."
 
"Yaklaşık 365 gün önce yapılan bir imza töreni ile sözleşme imzaladım Adana'da! İmzayı attıktan sonra çok önemli bir söylemim oldu, bu defa bir şeyleri başaramazsam daha öncelerde olduğu gibi tespit yapmayacağım ve engelleri de açıklayacağım dedim. Tam, 1 yıl geçti ve karşınızdayım. Sayın başkanımızın, yabancı konusunda söylediği gibi 1 yıl boyunca her şeyi tek tek araştırdık, tüm Avrupa ile kıyaslama yaptık, projelerimizi geliştirdik, hatalarımızı tespit ettik. Şu anda görevde olan biri olarak, gitmekten ya da gönderilmekten çekinmeyen biri olarak karşınızdayım. Bu sefer malesef, bildiğimiz ama görmezden geldiğimiz şeyleri söylemek için karşınızdayım."
 
"MESSI TÜRKİYE'DE OLSAYDI..."
 
"Rakiplerimizde bir çocuk futbol oynamak istedi. Öncelikle hemen en yakın amatör kulübe çok kolay ulaşabiliyor. Rakiplerimizin bazı amatör kulüplerin bile tesisleri yeterlilik açısından 2., 3. Lig'de mücadele eden birçok kulüpten daha iyi. Hadi tesisin eksik olur, zihniyetin, felsefen elit futbolcu yetiştirmeye uygun mu? Bu vizyonda mısın? O da yok. Rakiplerimiz oyuncu gelişimine odaklanmış durumda ve her yaşın durumuna uygun stratejiler geliştiriyorlar. Biz her yaş kategorisinde kazanmaya endekslediğimi bir başarı adayları ile yıldız adaylarımızın yitip gitmesine sebep oluyoruz. Messi'nin çocukluğu eğer bizim ülkemizde geçseydi önce, bu çelimsiz derdik. Yarıştığı yaş kategorisinde yaşı küçültülmüş ve gelişmiş fizikli rakipleri tarafından da bi hayli hırpalanırdı. Yapamadığı uygulamalar nedeniyle belki de cüce derdik, dalga geçerdik. Yok olmasına sebep olurduk ya da yeteneği nedeniyle medya tarafından ve etrafı tarafından göklere çıkarılıp, televizyonlarda dolaştırılıp anası babası mahallenin bakkalı televizyon programlarına katılırdı. O yaşta bu yükü taşıyamayıp, psikolojisi bozulur, kaybolur giderdi. Siz Türkiye'de örneklerine ulaşabilirsiniz."