Kalecilik yeteneğimi mahalle aralarında oynarken fark ettim. 10 yaşındaydım. Salıncakların arasındaki direklerde kalecilik yapardım. Çakıllarda oynarken uçmaktan korkmaz, hemen hemen her topu çıkarırdım. Kaleciliğe o zamanlar heveslenmiştim.

Kariyerimde en pişman olduğum an, 23 yaşında Galatasaray’dan ayrılmaktı. Türlü vaatlerle Ersun Yanal tarafından kandırılıp Gençlerbirliği’ne transfer olmak en büyük pişmanlığımdır. Keşke o dönem daha sağlıklı düşünebilseydim. Galatasaray’da kalsaydım daha üst düzey kaleci olabilirdim.

Kendimle en çok gurur duyduğum an, A takıma çıktığım gün Galatasaraylı futbolcuların arasında yemek yememdi. O dönem Volkan Kilimci vardı, sakatlığından dolayı Vanspor maçında benim oynama durumum olduğu için Fatih hoca beni A takıma çıkarmıştı. Gheorghe Hagi, Suat Kaya, Fatih Akyel gibi isimlerle oturup yemek yemek unutamayacağım anlardan biriydi. Saha içine dair de Diyarbakır’da kazandığımız Antalyaspor ve UEFA Kupası’nı aldığımız Arsenal maçları diyebilirim.

"Adım, Roma'yı yakan adama çıktı"

Kariyerim boyunca sakin biriydim. Galatasaray günlerimde de genç olduğumdan sinirlenme lüksüm yoktu! Kariyerimde tek kırmızı kart görmüştüm, onu da federasyon geri alarak Türkiye’de bir ilke imza attı. Mesela Roma’daki kavgada bize haksızlık yapıldı. Lima ortalığı çok kızıştırmıştı! Avrupa’nın başkentinde polisler bizi copluyordu. Bir ara geçmemiz için koridor açtılar ama amirin “Vurun!” dediğini duydum. Ben kurtuldum ama Capone ve Berkant’ı coplayarak yerlerde sürüklediler! Orada çok sinirlenmiştim. O günlerden sonra adım “Roma fatihi”ne, “Roma’yı yakan adam”a çıktı.

Beni en iyi anlatan üç kelime; duygusallık, sakinlik ve dürüstlük. Dürüstlüğümün cezasını çok gördüm, futbolu bırakma sebebim diyebilirim. Mersin İdmanyurdu’ndayken trafik kazası geçirmiş bir arkadaşımıza primlerle yardım ediyorduk. Nurullah Sağlam, o dönem dürüstlüğümün cezası olarak futboldan nefret ettirecek duruma getirmişti beni! Arkadaşlarımıza sahip çıkmak futbolda geri tepiyor. Arkadaşlarımı kollardım, maalesef 31-32 yaşında bırakmak zorunda kaldım.

Tekrar birlikte oynamak istediğim futbolcu Claudio Taffarel. Gerçi onunla oynarsam kaleye hiç geçemem, ondan bana forma kalır mı! Hagi ve Popescu’yla da oynamak isterim. Her futbolcu, futbolu iyi bilen oyuncularla oynamak ister. Bu saydığım isimler de üst düzey oyunculardı. Hagi’yi konuşmaya gerek yok, Türkiye’ye gelmiş geçmiş en iyi yabancı olduğunu düşünüyorum. Birlikte vakit geçirmek istediğim üç takım arkadaşım bunlar olur ama dediğim gibi Taffarel’le olursak ben forma yüzü göremem!

“Hagi beni topla döverdi"

Beni en çok zorlayan oyuncu Hagi’ydi. Yaşı yetmeyenler bilemez, Kaptan Tsubasa diye bir çizgi film vardı. Orada çekilen şutlar aniden yön değiştirirdi, Hagi de onlardan vuruyordu. Şimdi de öyle şut çekenler var ama bunlar şu anki toplardan dolayı. Oynadığımız dönemdeki toplar beton gibiydi! Hagi kendisine stil yaratmış, o özelliğini mükemmelleştirmiş. Tecrübesiz kaleci olduğum için de idmanlarda beni topla döverdi. Futbol hayatında yaşayabileceğiniz en uç noktadır Hagi.

Tanıdığım en deli futbolcu Hasan Şaş’tı! Adam Hasan Şaş yani, bir örnek vermeye bile gerek yok! Bir gün gelir, kolunu kopartacak derecesine ısırır; bir an gelir, kolunu çürütene kadar yumruk atar… Severken de yapar bunları, onun sevme stili böyleydi! Az çekmedik deliliklerinden.

Futbolcu olmasaydım hiçbir şey olamazdım. Futbol, hayatıma yön veren yegane şey. Top oynamaya başlamadan önce çok meslek yaptım. 13 yaşımda düzenli olarak oynamaya başlamıştım, düşün artık o yaşıma kadar neler yaşamışım! Tam bir mahalle çocuğuydum, şimdiki çocuklar o yüzden çok şanssız. İnternet, günümüz çocuklarının en büyük handikapı. Tornacılık yaptım, marangozluk yaptım, kitapçıda, kafede çalıştım. Futbolcu olmasaydım her işi yapardım, tek bir mesleğim olmazdı herhalde! 13 yaşımda Türkçe öğretmenim “Senden bir şey olmaz” demişti, ben de “Futbolcu olacağım” demiştim, oldum da.