Ünlü bir şampuan firmasının, “Kazanmak kafada başlar” şeklinde sloganı olan bir reklamı var. Evet gerçekten de kazanmak kafada başlar. Siz önce kendinizi mental ve psikolojik olarak hazırlarsınız. Ancak daha sonrasında da bunu teoriden pratiğe dökmeniz gerekir. Yani kafanızda oluşturduğunuz konsantreyi sahaya tezahür ettirmeniz gerekir. Ne yazık ki Galatasaray futbol takımı, 16 yıldır (+dün gece) sahaya sürekli olarak kazanma düşüncesiyle çıksa da, maçın başlama düdüğüyle birlikte yerini bir korku imparatorluğuna bırakıyor. Elbette ki her takım sahaya maçı kazanmak için çıkar. Ancak Kadıköy’de, dün geceyi de eklersek yaşanan 17 garip seneden sonra her Fenerbahçe-Galatasaray maçında, çekingen ve ürkek oynayan bir Galatasaray oluyor sahada. Dün geceki karşılaşmada olduğu gibi Galatasaray’ın az bir şey kıpırdandığı zaman ise puan yada puanlar ortaya çıkıyor.

Fenerbahçe’nin oyuna dikte ederek başlayacağını kestiriyorduk. Özellikle oyunun ilk 15-20 dakikasında ileri uçtan başlayan kademeli yoğun press karşısında Selçuk-Bilal ikilisinin zorlandığını ve zaman zaman hatlar arasındaki bağlantıların tehlikeli boyutlarda koptuğunu gördük. Felipe Melo’nun gidişinden sonra oluşan Selçuk-Bilal orta ikilisiyle birlikte, Benfica maçında da gördük ki, Galatasaray pas oyunuyla bu baskıyı bir şekilde kırabiliyor. Fenerbahçe’nin ilk 25 dakikadaki akınlarında, Nani-RVP duvar pası organizasyonuyla geldiği pozisyon dışında pozisyon sayılabilecek bir tehlikesi yoktu. Galatasaray ise %80’i çekingenlik, %20’si ise ayağa pas organizasyonundan oluşan bir mantaliteyle oyunu ilk yarım saatten sonra eşitleme emareleri göstermeye başladı. Ancak tam da oyunu eşitlemişken (ofsayttan) yenen golle içeriye yenik gitmemiz şanssızlık oldu.

Oyunun ikinci yarısında başlarken ilk yarıda neredeyse adı bile okunmayan Umut ve aldığı her topu böğründe kontrol etmeye çalışarak hakemde, rakip takım oyuncularında ve maçı izleyenlerde bir elle oynama şüphesi uyandıran Sabri’nin yerine hamleler beklense de Denayer ve Burak’ın sakatlıktan yeni çıkmış olmalarıyla Hamza Hoca yine “evlatlarına” sarıldı. Hakem Fırat Aydınus, Sneijder’e maç boyunca atılan dayağa seyirci kaldı. Ben de dahil olmak üzere pek çok kişi Sneijder’in kendisine kurallar dışında yapılan bu hareketlerden oyundan yılmasını beklerken her geçen dakika oyuna daha çok girdi Hollandalı. Umut-Burak değişikliğiyle de en azından ileri uçta bir yaşam belirtisi oluşmaya başladı. Burak’ın yaptığı yıpratıcı koşularla Fenerbahçe savunmasının dengesi bozulmaya başladı. Zaten öne geçtikten sonra kalemize tehlike yaratabilecek derecede pek nadir gelebilen Fenerbahçe’nin, fizik olarak da oyundan düşmesiyle Bilal-Selçuk ikilisinin paslarıyla orta sahada üstünlüğü ele aldık. Artık rakip kaleye daha dikine ve hızlı gidebildiğimiz dakikalardan sonra kazandığımız kornerlerin birinde Olcan Adın, Okan Buruk’un Euro 2000’deki İtalya maçında attığı gole benzer bir şekilde sahanın en kısası olarak topu ağlara gönderdi.  Maçın bitimine 20 dakikalık bir süre daha olsaydı, Fenerbahçe’nin her geçen dakika küçülen futboluna karşı galibiyet golünü de bulabilirdik.

Chedjou ve Hakan Balta’nın ikinci yarıyı sarı kartlı oynamalarına oynadıkları soğukkanlı ve uyumlu futbol, Sneijder’in yediği dayağa rağmen olan direnci ve Muslera’nın tüm takıma verdiği güven dikkat çekti. Sneijder maç boyunca Mehmet Topal ve Josef'in baskısından dolayı sola ve zaman zaman da savunmanın önüne kadar kaçarak top alabildi. Bu da bizim rakip yarı alanda olgun bir futbol ortaya koymamıza engel oldu. Fenerbahçe'de ise teknik direktör Vitor Perreira’nın ikinci golü atmak yerine Meireles ve Alper’i oyuna alarak daha skoru korumacı bir tavır takınması da ekmeğimize yağ sürdü. Belki de gelebilecek bir Ozan Tufan takviyesiyle Fenerbahçe bizim arkada bıraktığımız açıkları pas yaparak geçmek yerine daha hızlı geçebilir ve aynı zamanda orta saha direnci kazanabilirdi.

Kadıköy’deki galibiyet hasretimiz 17 yıla çıktı. İsterse 117 yıla çıksın çok da mühim değil. Sezon sonunda kimin yıldızı taktığı, şampiyon olduğu önemlidir. Ancak şuna da değinmeden geçmeyelim. Dünkü Fenerbahçe takımı, bizim yendiğimiz Benfica’dan daha iyi bir takım değil. Galatasaray’ın ilk 70 dakika yaşadığı çekingenlik ve ürkekliğin tek açıklaması psikolojik olarak açıklanabilir. TT Arena’da oynanması durumunda 3-1 kazanabileceğimiz bir maçta dün akşam, sanki maskeli baloya  katılmış bir Galatasaray vardı ve asıl kimliğini bir türlü ortaya koyamadı.