Maçtan birkaç saat önce Galatasaray'ın sahaya mor formayla çıkacağını öğrendiğimde, " Yine mi " dedim kendi kendime. Daha önceki sezonlarda da denenmiş ve Galatasaray ile uzaktan yakından alakası olmayan bu rengi, tasarlayan ve kullanılması için gerekli izni veren kulüp ve kulüp yöneticilerine en içten teessüflerimi sunuyorum.

Sivasspor ile Arsenal arasındaki farkı idrak edemeyen Cesare Prandelli, Arsenal'in karşısına da 3-5-2 ile çıkmak gibi büyük bir gaflete düştü. Veysel ve Telles'in kanat beki olduğu ve maçın başında, Chambers'in Chamberlain'a, Gibbs'in de Alexis Sanchez'e yaptığı bek bindirmeleri karşısında Galatasaray'ın kanatları Arsenal'e büyük ve verimli bir vaha gibi gözüktü. Nitekim Veysel'in koşup kapatamadığı pozisyon başta olmak üzere, sanki karbon kağıdı konmuş gibi yenen 4 gol gördük kalemizde. Maçın ilk 25-30 dakikalık kısmında özellikle Yekta ve Dzemaili'nin savuma üçlüsü ve ortadaki beşlinin arasındaki hatları muazzam kapatmasıyla Arsenal hafiften duvara tosladı. Ancak Veysel'in yerini fazlasıyla terk ederek bıraktığı boşluk sonrası Chedjou sağ stoperi bırakarak o bölgeye koşunca savunmadaki gedikten Wellbeck perdeyi açtı. Burak Yılmaz'a, ofsayt'a düşmeme dersi veren Wellbeck hat-trick yaptı. Maçın sonrası ise bireysel hatalar, konsantrasyon sorunu ve moral bozukluğuyla çorap söküğü gibi geldi.

İkinci yarıda Arsenal'in 10 kişi kaldığı dakikadan itibaren oyunun aldatıcı bir biçimde rakip kaleye yıktık sayılır. Ancak takımın en önemli yaratıcılarından (formsuz olsa da Selçuk'u da saymalıyız) Sneijder ve Melo'yu oyunu geriden kurması için kendi yarı sahasına hapseden Prandelli, gol atmak için de Burak ve Pandev'i ağır Arsenal savunmasının arkasına sarkıtma planı kurmuştu. Bu aslında Emirates'te Arsenal gibi bir takıma karşı yerinde bir formül. Ama siz zaten tempolu oynayan ve kanatları çok iyi kullanan Arsenal'e karşı kanatlarınızı bu kadar açarsanız sonuçlarına da katlanırsınız. Cesare gibi deneyimli bir teknik adamın, Beşiktaş'ın Arsenal maçlarından ilham alarak 4-1-4-1 gibi kanatları kapatan ve rakibin orta sahadaki defolarından yararlanmayı amaçlayan bir taktikle sahaya çıkmasını beklerdim. Selçuk'un oynamaması yada oynatılmaması ayrıca tartışılması gereken bir mesele. Ama Olcan Adın gibi bir oyuncuyla kontra ataklarda etkili olma ihtimali bir hayli yüksekti ve ne yazık ki Cesare bunu yine göremedi.

14 Yıl önce UEFA Finali'nde, penaltı atışları sonucunda 4-1 mağlup ettiğimiz "topçular", bu kez aynı skoru 90 dakika sonunda bize yaşattı. Kulübün içinde bulunduğu başsızlık almış başını gitmiş durumda zaten. Başkan'ın yada daha başkan adayının dahi ortada olmadığı bir süreç içinde Galatasaray'ın sahaya, kendisiyle hiç alakası olmayan mor forma ile çıkması ve yine kendisiyle, ismiyle ve mazisiyle hiç uyuşmayan bir ruh haliyle sahada yer alması takımın içinde bulunduğu durumun açıklayıcısı niteliğinde. 

Ha birde Cesare Prandelli'nin evlere şenlik bir açıklaması var önceliğimiz Süper Lig diye. İnanamadım bu açıklamasına İtalyanın. İç sahadaki maçta takımı mahkum oynatarak 3 puan kazandığına sevinen Prandelli'nin, Galatasaray'ın tarihine, kazandığı kupalara bakması ve Ali Sami Yen'in, " Amacımız Türk olmayan takımları yenmek " sözünü öğrenmesi gerekiyor. Hem de acilen !

Mazisiyle, başarılarıyla, kazandıklarıyla, duruşuyla Türkiye'nin Avrupa'ya açılan markası olan Galatasaray'ın, ruhunu kaybettiğini geçen sene Chelsea ile oynanan 2.maçın ardından da yazmıştım. Şimdi yine tekrarlıyorum. Galatasaray ruhunu kaybetmiştir, hükümsüzdür ! Son 2 yılda 3 teknik direktör değiştiren bir yönetim anlayışıyla, kulüpten nemalanan onlarca yöneticinin bulunduğu Galatasaray'ın, aldığı sportif sonuçların kendisiyle alakası yoktur. Yani bu süre zarfı içinde takımı bu hale getirenleri eleştirelim ama takıma ve kulübe saygımızı koruyalım. Galatasaray'ı korumak ve sahip çıkmak yine gerçek Galatasaraylılar'ın görevi. 

Unutulmaması gereken tek bir şey varsa o da şudur: "Galatasaray'ın tek düşmanı ve rakibi yine Galatasaray'dır."