Galatasaray, UEFA Şampiyonlar Ligi'nde son 8 takım arasına kalamadı. Evet gruplardan çıkıp son 16 takım arasına kalmak da başarıdır. Ancak bu gece ile ilgili beni rahatsız eden o kadar çok şey var ki. Mancini başta olmak üzere teknik kadronun bütün maçı kenarda "yatarak" izlemesi, Drogba başta olmak üzere ( Felipe Melo hariç) neredeyse bütün takımın vurdumduymaz oyunu vs. Felipe Melo ve Fernando Muslera hariç sahaya kazanmak için, hadi onu da geçtim formanın hakkını vererek en azından mücadele etmeye çıkmış bir isim sayabilir misiniz bana?

Chedjou'nun sezon başından beri refakat ettiği rakip takım forvetlerine bu maçta da Eto'o eklendi. Gölgesiyle savunma yapan Chedjou'nun hatasıyla maçın henüz başında geriye düştük. Maç 1-0 olsa dahi ne değişirdi ki? Atacağımız 1 gol bizim için çok önemliydi. Golü yememiş olsaydık maç içinde tur iddiamızı güçlü tutmak için gene gole ihtiyacımız vardı. Yani bu gol bizim için asla yıkım olmamalıydı.

Ama sanki Londra gezinmeye gelmiş gibiydi takımımız. Felipe Melo ve Fernando Muslera dışında saha içinde pasif kalan bir görüntüdeydik. Chelsea'nin de göbekten çok güçlü bir takım olması nedeniyle ofansif anlamda birşeyler üretmek için kanatlara inmemiz gerekiyordu. Telles'i maçın başlarında sol açığa kaçırmayı başarsak da maçın büyük bölümünde haritasını kaybetmiş bir gezgin gibi ne yapacağımızı bilemeden gelişigüzel paslaşıp durduk. Bu pasların çoğunun da dikine değilde yana veya geriye olması da bütün taraftarlar gibi beni de kahretti. Sneijder'in de topu her aldığında 2 kişi tarafından kontrol edilmesi Hollandalı'nın da maça girmesine engel oldu. Tabii birde aldığı her topu 40 metreden kaleye çeken Didier Drogba. Bunca işgüzarlık birleşince maç boyu kaleye sadece 1 şut çekebilen bir Galatasaray ortaya çıktı.

Chelsea'nin ilk yarıyı 2-0 önde tamamlamasının ardından devre arasında mutlaka bir reaksiyon vereceğini düşündük takımın. Ancak ikinci yarıda Drogba'nın rahat tavırlarını ve Mancini'yi de yedek kulübesinde ayaklarını uzatmış şekilde gördüğümüde Galatasaray'ın ruhunu kaybettiğini anladım. 

O sahneden sonra bu maçın bi nevi Drogba'nın jübilesi olduğu hissine kapıldım. Drogba için güzel bir Londra gezisi olmakla beraber eski arkadaşlarıyla da hasret gidermiş oldu.

Teknik heyetinden futbolcusuna bir takım bu kadar çabuk teslim olamaz, bu kadar ruhsuz olamaz, bu kadar pasif kalmaz, kalamaz !

Takımın geçen sene bize yaşattığı zaferlere baktığımızda ; Braga, Schalke ve Real Madrid zaferlerinde geriye düşse de pes etmeyen bir takım görüntüsü vardı. Fatih Terim bugünkü karşılaşmada takımın başında yer aldığını düşünelim. Belki 2-0 belkide daha farklı kaybederdik. Ama asla daha maçın 1.dakikasında teslim bayrağını çekmezdik. 

Uzun lafın kısası, kurumsallık önemli olabilir ama biz kurumsallaşırken ruhumuzu kaybediyoruz !