Galatasaray'ın sezon başında kadrosuna kattığı Hollandalı futbolcu Nigel de Jong, Galatasaray Dergisi'nin 162. sayısına konuştu. De Jong, futbolla ilk tanışmasından Ajax'ta geçirdiği günlere; Hamburg'da yaşadığı değişimden Galatasaraylı arkadaşlarına; Wesley Sneijder'den sezonun kırılma anına kadar pek çok soruya yanıt verdi.

Futbolcunun açıklamaları şöyle;

"EVİN KORİDORU FUTBOL SAHASIYDI"

Neredeyse dört veya beş yaşından beri ayağımda sürekli bir top var, çocukluk yıllarımda da evde mutlaka tenis topuyla ya da küçük bir topla oynardım. Daha sonra bir kulüpte futbol oynamaya başladım, altı yaşındaydım. Antrenmanlar ve maçlarla orada tanıştım. Evin koridorunu hayali bir futbol sahası gibi düşünürdüm. Baştaki ve sondaki iki kapı, sahanın kaleleri olurdu. Arkadaşlarımla sürekli evin içinde bu şekilde top oynardık.

YENİ POZİSYON...

Hamburg'da iki veya üç ay geçirdikten sonra Huub Stevens, beni odasına çağırdı. O zamanlar hücumun sağında, solunda veya zaman zaman forvetin arkasında oynuyordum. Beni davet etti ve dedi ki, 'Senin sahip olduğun kalite, topla olan ilişkin ve oyun yapın, kesinlikle defansif bir orta saha oyuncusu olman gerektiğini söylüyor; inan bana, buna konsantre olursan bu pozisyonda dünyanın en iyi oyuncularından biri olabilirsin, hem milli takımda, hem de kulüp kariyerinde...' Ben de oldukça pozitif yaklaştım kendisinin söylediklerine.

"HER ZAMAN 'CİMBOM' İSMİNİ DUYARDINIZ"

Amsterdam'da pek çok Türk topluluğu var. ya Galatasaraylı ya da Fenerbahçeli oluyorlardı. Bu, apartman bloklarına kadar ayrılmıştı. Bu nedenle de sürekli bir rekabet oluşuyordu. Çocukken izlediğim Galatasaray maçlarını anımsıyorum. Özellikle 2000'de kazanılan UEFA Kupası serüvenini... O kadronun hepsini sayabilirim. Türkler maçları seyretmek için toplanıyorlardı. Kazanırlarsa arabalarıyla sokaklarda kutlama yapıyorlardı. Her zaman 'Cimbom' ismini duyabiliyordunuz. Duvarlardaki grafitilerde bile 'Cimbom' yazıyordu. Benim mahallemde özellikle herkes Galatasaraylıydı. Annem halen aynı mahallede yaşıyor. Ben Galatasaray'a imza attığım an herkes çılgınlar gibi sevindi. Burada olmaktan ve arkadaşlarımı sevindirmekten çok mutluyum. Türk insanının Galatasaray ya da milli takım oynarken futbola tutkusunu ve duygularını hissedebiliyorsunuz.

"SNEIJDER'İN BAKMASI YETERLİ OLUYOR"

Wesley'in karakteri değişmedi. Mutlu, zaman zaman huysuz... Bunlar benim için de geçerli. Birbirimizi çok uzun zamandır tanıyoruz. Cevap vermem için sadece bakması yeterli oluyor. Bu da futbolda çok nadir görülen bir şey. Saha dışında da bu şekildeyiz. Eşlerimiz çok iyi arkadaşlar. Bu da her şey kolaylaştırıyor. Onun burada olması benim Galatasaray'da hem oyuncu olarak hem de kişisel olarak gelişimime katkı sağlıyor; çünkü buradaki kültür farklı.

"JOR İLE 22 YIL ÖNCE TANIŞTIM"

Jan Olde Riekerink ile 9 yaşımdayken tanıştım. Tam 22 sene önce... O zamanlar belli sınırları olan bir antrenördü. Genç oyuncular ile çalıştığı için kurallara bağlıydı. Ona büyük saygı duyuyorduk; 8-9-10 yaşlarında yaşadığımız gelişimi gösteremeyenler takımdan ayrılmak zorunda kalıyordu. Kaybedeceğiniz çok şey vardı, evinize geri dönebilirdiniz. Jan Olde Riekerink geldiğinde oyunun teknik tarafına odaklanmıştı. Top kontrolü, güzel paslar, sert paslar... Pek çok oyuncu bunu kaldıramadı; ama ben çok sevmiştim...

"HERKESİN GERÇEKLERİ KABUL ETMESİ GEREKİYOR"

Kırılma anı Fenerbahçe maçından sonra oldu. İyi oynuyorduk; fakat üst üste mağlubiyetler aldık. Derbi maçından sonra bunun olmasının nedeni kaybetmemiz değil, kaybederken nasıl oynadığımızdı. Bugünkü durumumuzdan farkımız ruh eksikti... Hiç kimse o kadar da aç değildi. Bu da kırılma noktamız oldu. Oturup takım içinde konuştuk: 'Böyle devam etmek mi istiyoruz? Şampiyon olamayız. Bu ruh halinde sürekli olarak sahaya çıkmak zorunda kalacağız. Bunun değişmesi gerekiyor...' Birbirimizi yapıcı anlamda eleştirdik ve bu hepimiz adına çok faydalı bir sohbet oldu. Herkesin gerçekleri kabul etmesi gerekiyordu, o şekilde yola çıktık. Bundan sonra da kazanmaya başladık. Sadece bir beraberlik aldık.

İSTANBUL / DHA