İşler iyi gitmiyor

Abone Ol

 Geçen hafta Milli Takımımızın Hollanda maçının ardından yine spor konuşmakta zorlandığımız günleri yaşadık. Büyük bir zaferin coşkusu yerine Şehit sayımızın her geçen dakika artması hepimizi derinden üzdü. Hiçbir galibiyetin, hiçbir golün öneminin kalmadığı günleri geride bıraktık. Özellikle son 1.5 ay içinde bu acı haberleri hep duyduk maalesef ve geçen hafta tam anlamıyla bir öfke patlaması oldu. Geç kalınmış bile olsa 3 büyük kulübün teröre karşı ortak açıklama yapması, aynı tişörtlerle sahaya çıkması ve çıkacak olmaları birlik beraberlik açısından önemli. Umarım bu birlik beraberliği sürdürmeye devam ederiz çünkü gerçekten ihtiyacımız var. Tüm şehitlerimize Allah'tan rahmet dilerim. Ruhları şad olsun. 





Bu pskoloji içerisinde maç öncesi büyük bir duygu yoğunluğu söz konusuydu. Hem şehitlerimizi unutmayan tribünler bugün 24 sene önce kaybettiğimiz Taçsız Kral Metin Oktay'ı da anmayı ihmal etmedi. Seneler geçiyor ama efsaneler unutulmuyor. Bir Metin Oktay olmak kolay değil. Biz kuşak olarak yetişemedik kendisine ancak okuduklarımızdan, dinlediklerimizden bile çok etkilendik. Nesilden nesile aktarıldı ve aktarılmaya devam edecek. Herkesin elini kalbine koyması belki çok basit gibi gözüken bir görüntü ama çok anlamlı bir görüntü. Futbolcuların önünde duran çocukların bile bu anmaya ortak olduğunu gördük. Bende bir kez daha elimi kalbime götürerek Taçsız Kral'a selam yolluyorum. Unutulmayacaksın! 







Atletico Madrid maçı öncesi ligin puansız takımı Mersin İdman Yurdu karşısındaydı sahasında Galatasaray. Kağıt üzerinde yine favoriydi fakat yine maça istediği gibi başlayamadı. Oyuncu yapısı gereği rakip alanda etkili pres yapmakta zorlanınca Mersin'in maçı istediği gibi götürme şansı oldu. Büyük takımların iç saha maçlarında maçın başında rakiplerine etkisini göstermeleri gerekli oluyor. Bu baskı olmadığı zaman artık her maçın tehlikeye girme riski yüksek. İlk 30 dakika Galatasaray bu baskıyı kuramayınca kalesinde çok net pozisyonlar görmese bile atakları sonuçlandıramayan bir görüntüdeydi. Sneijder maça çok tutuk başladı sonra attığı uzaktan şutlarla kendini budu. Burak ise istekliydi ama ileride yalnız kaldı. Podolski ve Yasin kendilerini markajdan kurtaramadılar. 30. dakikanın ardından penaltı tartışmasından sonra Galatasaray'ın kıpırdanması ve Mersin'in kontra atak çabaları skoru değiştirmedi. Kaleci Zülfikar'ın 2 ayakkabı bağcını birden en az 1.5 dakikada bağlamasına rağmen maçın 1 dakika uzaması da çok enteresandı gerçekten.





Maçın 2.yarısı oyun disiplininden uzak fakat çok pozisyonlu geçti. Bundaki en büyük etken Mersin'in ilk golü atması oldu. Uyuyan Galatasaray tekrar uyandı ve Podolski ile çabuk reaksiyon gösterdi. 1-1'den sonra Oyunun büyük bir bölüm adeta orta sahasız geçti. İki takım da savunma tarafı ve hücum tarafı diye ikiye ayrıldı. Galatasaray çok iyi futbol oynamasa bile maçı farklı kazanacak kadar pozisyonlara girdi. Bunun yanında Mersin'in de maçın dönüm noktası denebilecek kaçırdığı akıl almaz bir pozisyon vardı. Mersin İdman Yurdu Kalecisi Zülfikar geçen sene Mersin'deki Muslera'nın performasını hatırlattı. Maç mucize bir şekilde 1-1 berabere bitti. Maçın sonunda uzun zamandır sahneye çıkmayan Hakem Mete Kalkavan tekrar sahneye çıktı. Kendi çaldı, kendi oynadı. O kırmızı karttaki hakemin normal olduğunu kimse kimseye anlatamaz. Sanki Selçuk'un bir hareket yapmasını kollar gibiydi. Maç esnasında da birbirine benzeyen pozisyonlara farklı kararlar verdi. Mesela Yasin'in pozisyonundaki devam kararının nerdeyse aynısına faul verdiği pozisyonlar bu maçtan rahatlıkla çıkar.





Maçtan sonra basketbola gözümüzü çevirdik ama maalesef 12 Dev Adam zoru başaramadı. Günü mutlu kapatamadık. Salı günü Galatasaray yeniden Şampiyonlar Ligi'ne dönüyor. Güzel bir başlangıç yapmayı umut ediyoruz. Galatasaray Avrupa maçlarında genelde farklı bir motivasyonla oynuyor. Türkiye Ligi için şu 4 hafta sonunda işlarin iyi gitmediği ortada.





{ "vars": { "account": "UA-10790637-3" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }